bugün

entry'ler (2730)

hoşlanılan kızın 43 numara ayakkabı giymesi

(bkz: Sikmese bari)

ergenlik donemindeki erkek fantezileri

Olacak tabii... hepimiz geçtik bu yollardan. Ama fanteziyi çirkinleştiren hatta daha önce bunun katbekat fazlasını hayal edenlere bile ohaa dedirten şey, bu fantezilerin çirkin bir üslup ve estetikten yoksun bir şekilde aktarılmasıdır. Hemde durmadan.

Kadının da erkek gibi arzuları olduğu zamanla ve onlarla iletişim kurdukça öğrenilir. işte o zaman göreceğim götünü. Hayal ettiğin gibi oluyormuş...

Pornodaki gibi yarım saat kırk dakika süren performans beklerken, 34. Saniyede bayrak inince anlayacaksın gözünde çok büyüttüğünü hemde çok..

en doğal halimizi gören tek kişi

Herkesin kimseye göstermediği ikinci bir yüzü vardır. Ani ve aptalca sevinmeden tutun, öfke ve ağlama krizlerine kadar.

Hatta yalnızlığın doruklarında zart zırt osuranlar ve burnunu karıştırıp ohh ne çıktı bea ve deyip tortop edilen sümükü hedef gözeterek fiskeleyenlerinizi de biliriz.

Pisler sizi...

eğitimli insanların ateist olması

görsel

gecenin sessizliği

birden düştün aklıma, nedensiz. gecenin sessizliğini dağıttı aklımda kalan şen kahkahan. yüzüme bir gülümseme yerleşti, belirsiz. burnumda masmavi iyot kokusu. gölgelerin gücüne gider mi bilmem. sezen açtım kendim için, seversin sen.

passengers

yüksek bütçeli spoiler içerir..

hocular hakikaten bu muazzam görsele sahip holivud filminde barcadan çok şey aparılmış.. milyon dolarlık oyuncularla tiki taka (daha iyilerini gördük ama performanslar tatmin etti).. ama üçgeni tamamlayan esas etkeni ıskalamış..

peki nedir o unutulan şey?
elbette sistem azizim!!
sistem milyar dolarlık gemide durmadan arıza verir mi? hadi verdi diyelim. elin oto tamircisi bir bakışta "hımmm, enerji reaktörü meme yapmış. tamir etmezsek öleceğiz!!" teşhisini nasıl koyuyor? hadi koydu diyelim. ulen elinde bir tornavidayla 120 yıl seyahat etmesi planlanan koca süper sonik geminin reaktörünü şıppadanak nasıl tamir edebiliyor?

işte bunlar hep seks..
bu seks adama neler yaptırmaz ki! uyuyanı uyandırır, ilim irfan öğretir, kabiliyet kazandırır, topluma kaynaştırır, ölüyü bile diriltir allama!..

ez cümle
cüneyt arıkının bokunu yesin bu filmi yapanlar..

yazmak

yazmak sadece bu işin ehli olanlar için değil, herkes için bir rahatlama, kendini tanıma ve düşünme aracıdır. yazdıkça okumaya ihtiyaç duyacaksın. okumaların senin düş dünyanı kabartacak ve düşüncelerinle harmanlanacak. yazdıkça kendini tanıyacaksın...

herkesin kendine ait bir şiir defteri olmalı mesela, olmalı ki duygu ve düşünce dünyasını kendine açabilsin. kendini tanımadan, bilmeden sen olamazsın. kendine ben demek için sendeki beni tanıman gerekir. ancak kendini tanıdıkça, bileceksin iyini ve kötünü..

sizden geçti belki ama ya çocuklar... onların daha okuyacak ve yazacak çok satırı olacak. özendirin yazsınlar, sevdirin okusunlar. okuyup yazdıkça yani düşündükçe gelişimleri hızlanacak ve öz güvenleri artacak. kendilerini ifade edebilme kabiliyetleri arttıkça hayatı daha güzel okuyacaklar. sonrası iyilik güzellik...

seçim sonrası

artık her seçim bir öncekinden daha kin ve nefret dolu...

hepimiz birer seçmeniz, gönüllüyüz, partiliyiz... hatta bu işin o kadar çok bokunu çıkarıyoruz ki, sanırsın parti / dava o kişiden (benden ibaret)... bunca küfür kıyamet içinde sesleri duyulmayan narin ve naif, aklı başında kalabilmiş, insan olabilmiş parti mensuplarını tenzih ederek, herkesin ve her kesimin iki lafından biri ülkemizde cinayet sebebi sayılabilecek küfürlerle bezeli haldedir. hayret ve ibretle görüyorum ki ülkecenek cinnetin tam göbeğindeyiz..

hepimizin çevresinde, mahallesinde, ailesinde kendinden olmayan (parti dışı) ama saygı gösterdiği, sevgi beslediği ve aynı kanı taşıdığı birilerinin olduğunu unutmaması lazım gelir... bu seçimde daha önceki her seçim gibi geçip gidecek ve yine biz bize kalacağız. biz olabilmek için aynı fikri paylaşmadan biz'in parçası olanların hatırı için, rakip partili mahalle bakkalı mustafa abi için, eczacı aysel abla için, üst komşu mahmut abi için, ferit dayı için artık dilinizi temizleyin..

her kesimden yergime konu olanlar umarım ki; kendinden olmayana seçim öncesi sokup çıkarıp, sayıp sövüp, küfredip boşalanlar seçim sonunda nirvaya değil yerin dibine ulaşacaklarının bir an önce farkına varırlar..

beşiktaş

"modern bir alışkanlıktır ölmek, seni doğasıya seviyorum"

yalnızlık

içinde çoğalan boşluğa tırmandıkça genişliyorsa zaman, tüm yapıp etmelerin anlamsız ve boş geliyorsa, uykunun ve uyanıklığın ayırdına varamıyorsan artık, renkler teker teker solup griye bulanıyorsa, en sevdiğin filmleri izlerken kamu spotu tadı alıyorsan, içinde sürekli kabaran ve nedensiz bir öfke çoğalıyorsa, dokunduğun her insan sana iki kere bakıyorsa, bağlayamadığın cümleler seni hapsediyorsa...

uzatma artık ve bir dahaki treni kaçırma..

başlıksız yazılar

isteyince ölünmüyor... der, gözlerini son kez kapayamayan adam, daha kaç kez açacağından habersiz.

verecek bir tek can kaldığı zamanlar vardır.
her nefesin külfet, her düşün kabus olduğu zamanlar.
sonunda öleceğini bilerek yumar gözlerini, tekrar açamamak umuduyla…

anılar silinir sondan başa doğru,
zaman geçmişe akmaya başladığında.
Kayıp yıllar, harap hatıralar geçidi başlar.
Dipsiz bir kuyunun içine düşer gibi..

Mutlu çocuklar, gülümseyerek ölür..
Ya omzunda dünyayı taşıyan, çocukluk yaşamayanlar.
Ölemezler çünkü dünya onların yüklendiği kadardır..

Ağlayamayan çocuklar vardır, ölemeyen adamlar…
ağlamayı unutan gözleri toprak doyurmaz,
toprak üstü kaybedenlerin dünyası,
altı sualler diyarı.

toprak altı üstü toprak ama olamayanlar vardır..

mientras duermes

yüksek binalarda birbirine dokunmayan ruhların bir araya geldiği, saygınlığın cüzdan şişkinliğiyle orantılandığı, ilişkilerin mekanik bir hal aldığı, mutluluğu smileyden ibaret insanların yaşadığı bir ortamda, toplumsal kabul görmüş bir statüye sahip olmamanın doğurduğu saydamlıktan bezmiş, hiçbir işte tutunamamış ve hayattaki tek amacı çevresine küçük mutsuzluklar dağıtmak olan bir adamın taktik dehasına şahit olduğumuz muazzam bir filmdir.

her ne kadar film gerilim türünde olsa da son zamanlarda izlediğim en eğlenceli filmlerden biriydi...

eğlenceli derken tabii ki manyak yada sapık değilim! ama filmin kompozisyonu öyle parçaları bir araya getirmiş ki kendimi vay amk! demekten kendimi alamadım. hem hepimiz, o yada bu yüzden hayatımızın bir döneminde cesar olmuşuzdur. mutlu olmaya hakkı olmayan insanlara hakkı olan mutsuzlukları doğal yollarla vermek fikri benim ağzımı açık bıraktı. aslında film boyunca cesar benim için sağ elinde kılıcı sol elinde terazisiyle hassas hesaplarla dokunduğu herkese kararınca küçük mutsuzluklar dağıtan fırça kaşlı bir süper kahramandı...

hep küçük mutlulukları anlatan carpe diem temalı filmleri ağzımızın suları akarak izledik ya... işte size taş gibi bir anti carpe diem filmi.

cesar resmen amelieye tepki olarak yaratılmış..

ölüm

huzur kızıl saçlarının bir tutam perçeminde saklı
hastane yeşili kör eden yoğunlukta
göremiyorum
sağır eden bir sessizlik
duyamıyorum

aklıma kazınmış bir çift likör mavisi göz kapanmış.

tek kullanımlık maske

bağışıklık sistemi zayıflayan hastalar tarafından, kendini dışarıdan gelecek virüslere karşı korumak maksadıyla kullanılır.

amma milletimiz öylesine öküz ki... sanki takılan maske takanı değil, maske takmayanları korumak içinmiş muamelesi yapılır milletimizce.. otobüse maske takmış bir insan binmeyi versin, maske ilk fark edildiği an önce hafif bir acıma duyulur maskeli kişiye. ikinci adımı tahmin etmek zor değildir. hemen götüm götüm uzaklaşılmaya başlanır maskeli süvariden.. beş dakika gözlemlerseniz, tıklım tıkış otobüste maskeli süvarinin çevresinin saydam bir korku boşluğu ile çevrildiğini fark edersiniz..

ez cümle, maske takan sizin sağlığınızı düşündüğünden ve size hastalık bulaştırma riskinden dolayı takınmaz o maskeyi.. sizden bulaşması muhtemel virüslerin önüne geçmek için takmıştır.. hasılı korkmayın ve öküz gibi gözlerinizi dikip acımaklı bakmayın bu insanlara..

doktor

o biçim genelleme içerir! sonra yok efendim duymadıydım, vay efendim görmediydim deme!

işim gereği uzun seneler boyunca birçok meslek grubundan çokça meslek mensubu ile muhatap oldum. geneli buzdolabı poşetinden çıkmış hissi uyandıran, meslek erbaplarından müteşekkil bir meslek grubu var ki insanı hayattan soğutur. lan tamam hepimiz vahşi kapitalizme söverken paraya aşırı kutsiyet atfeder, hatta taparız. lakin bu bahsettiğim meslek mensupları için para, hava gibi su gibi bir şeydir, yokluğu namümkündür, düşünülemezdir. bunca yıldır para ile ilişkileri böyle tutkulu bir grup daha görmedim. lan alacağı iki gün gecikti diye salya sümük ağlayanını mı görmedim, trip atıp hasta bakmayanını mı görmedim, randevularını iptal edip evine kaçanını mı görmedim... ahh ahhh şu gözler neler görmedi ki...

bir de kibirlidirler ki sorma gitsin. hatta birinden bizatihi şahit olduğum anekdotu aktarayım; "bizler elit bir sınıfın mensuplarıyız şekerim. bizden nasıl hesap işletim ücreti alırsınız?" diye sormuştu kürk mantolu doktor, telefonun diğer ucundaki bankacı fakire. bakmayın siz öyle modern görünüp yalandan plastik sanat ilgilerine, alayının zihninde neşterle kazınmış kast sistemi bulunmaktadır. yani anlayacağınız insancıl, güler yüzlü, sevecen maskelerinin altında vampir irfan silueti saklanmaktadır. ha bu arada hepisini hanım evladı zannetmeyin! pisikopat manyak olanları çokçadır. ayak üstü götünüzü keser de fark etmezsiniz. ne kız verin bunlara, ne de kız ise alın bunları.. bırakın popülasyonlarını kendi içlerinde büyütsünler. hem iki asilin birleşiminden direkt daha asile giden o ince yol para ile yanan meşalelerle bezensin hem bizden uzak dursunlar...

hani şöyle adam akıllı bir şifacı bulsam modern tıbbın üstüne işeyeceğim de çoluk çocuk olunca öyle delikanlılık yapamıyorsun tabii ki. neyse siz yine bu duygu ve düşünceleri pis, pasaklı, para fetişi doktorlarla paylaşmayın, böyle sağda solda arkalarından atın, tutun. güvenlik önlemleri alınmadan doktora söylenen her aksi söz, hayatınızı tehlikeye atabilir.. bu yüzden muayeneye gidince hocam ayağı çekmeyi unutmayın..

adam gibi adamları ve kadın gibi kadınları yok mu? dersen, az derim tabii ki, ama bunlarla da dost olduğum ve diğerlerinin arkasından en ağza alınmaz galiz küfürleri sıraladığım için, içim rahat atıp tutuyorum..

yine de Rolene Strauss'un yeri ayrı tabii ki, yirim..

karanlıklar içinden gün doğar ya aniden

umutlar hep beyazdır ya,
sonumuz neden hep kara...

herkes eyleşsin yanıma hele islamı çökertiyorum

görsel

asil kadın

sanki bir fotoğrafçı tarafından hafif sola ve biraz aşağıya doğru eğilmiş başıyla sürekli boşluğa bakan buğulu gözleri, bana siyah beyaz bir film karesini hatırlatıyor. boynundan omzuna dökülen o ipeksi sarı saçları ve her daim taktığı inci küpesi yırtıyor filmin o pek meşum siyah karesini. dizine kadar uzanan o dantelli beyaz elbisesini hala dün gibi hatırlıyorum. yasemin kokardı beyaz teni. gariptir hiç bacak bacak üstüne atarken hatırlamıyorum onu. sigara içmesi düşünülemezdi. ince uzun parmaklarına yakışan, çok yakışan yakut bir yüzüğü vardı. kucağına oturduğumda başımı okşarken yüzüksüz sol elini kullanması ne ince bir davranıştı. aynı anda hem huzurlu, hem hüzünlü olan başka kimse tanımadım ben. vakur bir kadındı anneannem, çok tanıyamadım ama çocukluğumun en güzel anıları hep onunla bezeli. o da iyi insanlar gibi o güzel atlara erkenden binip çekip gitti..

rahmet ve minnetle..

başlıksız yazılar

yetiremiyoruz ne yapsak ve yine bunda da vardır bir hayır deyip şerle yatıp yuvarlak harflerle sövüyoruz modern kapitalizme.... kimsenin sikinde değil artık hatırlanası o en güzel anlar. hatırlamadığımız her şey mushaf uzaklığında aslında. duvarda asılı, gözümüzün önünde ama bilincimizin dışında. eskiye döndükçe hatırlayacağız renklerin sıcak yüzünü. blok halinde yıkılmış yerle yeksan en nadide anıları bulacağız moloz altında kaldığı ilk günkü gibi..

unutulan her renk toprağa karışır bizden bir parçayla.. ama az ama çok..

tükenmişlik sendromu

eskiden tükenmiş olduğunu söyleyip yoğun bir karanlık içinde debelenen insanları gördüğümde çok ama çok garipserdim. şimdi daha iyi anlıyorum o karanlığa bulanıp hayatı donuk tonlarla yorumlayanları..